ANKARA – Türk- İslam koalisyon ve ittifakların kurulduğu her dönem, cezaevlerine ağır faturalar çıkartılıyor. Sağ ve milliyetçi iktidarlar için laboratuvara dönüşen cezaevlerindeki baskılar, şimdi AKP-MHP’nin resmileştirdiği “yerli ve milli” ittifak ile güncelleniyor.
Türkiye’de darbe geleneği sürdüren her siyasi dönüşüm, önce cezaevleri üzerinde etkisini gösteriyor. Geçmişten günümüze devam eden gelenek, 15 Temmuz asker kalkışması sonrasında da değişmedi. Resmi verilere göre, cezaevlerinde 230 binden fazla insan konulurken, kapasite şimdiden 30 bin kişiyi aşmış durumda. Bu veri Türkiye’de birçok ilin nüfusunu geride bırakıyor.
MİLLİYETÇİ İTTİFAK VE CEZAEVLERİ
Uygulanan baskı yöntemleri ile “açık hava hapishanesine” dönüştürülen ülkede, hapishanelerde durum daha da ağırlaştırılmış durumda. Cezaevlerinde yaşanan ve yaratılan koşullar, aynı zamanda toplumsal ve siyasal alandaki dönüşümlerin de işaretini veriyor. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın tek tip elbise üzerinden gündeme getirdiği cezaevleri, 12 Eylül koşullarından beter hale gelmeye başladı. Bir başka ifade ile AKP-MHP arasında “milliyetçi ittifak” ilk olarak cezaevlerinden hayata geçmeye başladı. Bu yöntemle dışarıdaki insanlara, “sizde tutuklanabilir ve bütün bunları yaşayabilirsiniz” mesajı veriliyor.
12 EYLÜL’ÜN CEZAEVLERİNDEKİ YANSIMASI
Tarihinin her döneminde toplum üzerindeki baskılar en fazla cezaevlerinde yansımasını buldu. 12 Eylül 1980 darbesi en katmerli bir şekilde cezaevlerinde yaşandı. Askeri yönetimin iş başında olduğu darbe koşullarında, 98 bin kişi örgüt üyeliğinden yargılandı ve 21 bin kişi örgüt üyeliğinden ceza yedi. 644 cezaevinde 52 bin kişi tutuldu. Diyarbakır başta olmak üzere cezaevleri işkence merkezlerine dönüştürüldü. Türkiye genelinde 171 kişi işkence sonucu öldürüldü. Bugün yeniden gündeme getirilen tek tep elbise bu dönemin sembol uygulamalarından biriydi. Bütün bu uygulamalara karşı yapılan açlık grevlerinden 14 kişi hayatını kaybetti. Verilen mücadeleler sonucu cezaevlerindeki işkenceler boşa çıkarıldı ama aynı anlayış sonraki yıllarda hep kendisini tekrarladı.
1996 DİYARBAKIR CEZAEVİ KATLİAMI
Sonraki dönemlerde de milliyetçi her eğilim cezaevlerindeki yansımasını anında buldu. 24 Eylül 1996 yılında Diyarbakır Cezaevinde çivili sopalarla yapılan ve 10 tutsağın öldürüldüğü saldırıda Mesut Yılmaz hükümetinden Ünal Erkan Devlet Bakanı, Mehmet Ağar ise Adalet Bakanı idi.
19 ARALIK MHP’NİN İCRAATI
30 kişinin öldürüldüğü 19 Aralık 2000 yılındaki “hayata dönüş” operasyonları döneminde ise Demokratik Sol Parti (DSP) hükümeti iş başındaydı. Ancak DSP uyguladığı politikalarla MHP çizgisine gelmiş ve bir sonraki hükümet döneminde MHP ile koalisyon kurmuştu. Ya da bir başka ifade ile 19 Aralık operasyonu beraberinde milliyetçi bir koalisyonu ve ittifakı getirmişti. Cezaevlerinin “örgütsel mekanlar olmaktan” çıkarılması amacıyla “insanların yakıldığı” dönemde kurulan o milliyetçi hükümet şimdi verilen yasa tasarısı sonucu AKP ile birlikte iktidarını resmileştiriyor. Tamda bu ittifakın resmileşmesinin konuşulduğu bir dönemde cezaevlerinde işkence dahil olmak üzere ihlal haberleri artmaya başladı. DBP Eş Başkanı Mehmet Arslan’ın bayılıncaya kadar darp edilmesi, ayakta sayım vermeyen tutsakların kafa, kol kırılması dahi fiziki şekilde yaralanması, gibi haberler son günlerde fazlasıyla artmaya başladı. Seçimlere yaklaştıkça cezaevleri üzerinden toplumsal gerginliğin artırılacağı görülüyor. Peki bugün itibariyle cezaevlerinde tam olarak ne yaşanıyor.
CEZAEVLERİNDEN ARTAN ŞİKAYETLER
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği yöneticilerinden Berivan Korkut, cezaevlerinin her dönem sorunlu olduğunu ancak son dönemlerde cezaevlerinden yapılan şikayetlerde misliyle artış olduğuna dikkat çekti. Yaşanan ihlaller ve yapılan şikayetleri de paylaşan Korkut’un verdiği bilgilere göre, 12 Eylül uygulaması olan askeri sayım uygulaması, kimlik kartı uygulaması, telefonda tekmil, çıplak arama, sağlık hakkının engellenmesi, siyasiler ile adlilerin aynı ringlere konulması, siyasilerin hedef gösterilmesi gibi uygulamalar artmış durumda.
Korkut, devamla şu bilgileri paylaştı: “Ayakta sayım bütün cezaevlerine yayılmaya başladı. Beli bir yerde toplanın yan yana dizilin gibi bir dayatma var. Bu kimi cezaevlerinde daha katı bir şekilde uygulanıyor. Yine Elazığ cezaevi başta olmak üzere kimlik kartı uygulaması var. Gittiğin her yerde üzerinde taşıman gerekiyor, bunu kabul etmeyenleri revire dahi çıkarılmıyorlar.
İŞARETLER CİDDİ
Cengiz Halis Ziya Çelik isimli tutsak IŞİD’çiler ile aynı ringe binmediği için darp edilmiş mesela. IŞİD, FETÖ, siyasi tutukluların odalarını yan yana konulduğuna ilişkin ciddi şikayetler var. Bu uygulama gerginliği artırıyor. Çıplak arama ve sonrasında darp çok çok yaygın. Bakırköy’de aynı ring aracına siyasi ve adliler yan yana konulmaya başlıyor. Genelde olmakla birlikte adli Kürt mahpusların, daha sağcı/milliyetçi olanların odalarına konuluyor ve Kürt oldukları için darp edildiklerine ilişkin şikayetler alıyoruz.
KÜRTÇE KONUŞMA YENİDEN SUÇ OLDU
Hatta son günlerde telefonda Kürtçe konuştuğu için iletişim hakkının engellendiğine ilişkin şikayetler bile almaya başladık. Hastanelere gidiş tam bir kriz. Geç götürme ya da götürülmeme durumu var. Hastane revirlerinde doktorlar tarafından kötü muamele gördüğünü söyleyen çok sayıda insan var.
Son dönemde bu tür olumsuz uygulamalarla, Elazığ, Kayseri, Ödemiş, Aliğa, Şakran, Tarsus, Kalkandere gibi cezaevleri olarak öne çıkıyor. Hemen hemen bütün cezaevlerindeki kapasite yoğunluğu gerekçe yapılarak, sosyal etkinlikler durmuş durumda. 3 disiplin cezası alanın infazı yakılıyor ve bu uygulama çok yaygınlaştırıldı. Disiplin cezalarını da çok yaygınlaştırdılar, 4 yıl içerisinde 79 disiplin cezası verilmiş kendisine.
Bütün bu uygulamalar konusunda adli tutuklulardan da çok fazla şikayet alıyoruz.”